Bartın Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Bartın Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Bartın Masaj Salonu gaipten sesler duyayım, hayaller göreyim istiyor; içimde yahut dışımda bir şeyler olmasını bekliyordum. Fakat hiçbir şey olduğu yoktu ve giderek, ruhumu geliştirmek, nefsimi arıtmak için yaptığım her şeyin bir aldatmaca bulunduğunu görüyordum. Sabırlı olmaya çalışıyor, gün gelip dünyadan ayrılmış olduğum anda, kendimi sonsuzluğun kucağında bulacağımı düşünüyordum. Bu arada yeryüzündeki yaşamım da aksaksız sürüp gidiyordu.
Çünkü, ruhumu arıtmak için gösterdiğim çabalar, beni dünyanın ufak tefek, önemsiz problemlerından rahatsız olmayacak şekilde, erişilmez ruhsal doruklara yüceltmişti. İç huzurum birden tepe taklak yıkıldı. Son yedi yıldır, ayda iki defa Abbe Martin çıkarırdı günahlarımı. Ölümsüz ruhum üzerinde uzun uzadıya konuşur, gerçek bir dinsel inancım olmadan komünyona gittiğimi açıklayıp kendimi suçlar, Tanrıyı yeteri kadar sık düşünmediğimi itiraf ederdim. Abbe Martin, bu kusurlarımı, pek yüce sözlerle dolu bir vaızla cevaplandırırdı. Fakat bigün, alışılmış sözleri bir yana bırakıp, pek samimi bir tavırla mevzuşmaya başladı benimle: “Duyduğuma gore, benim minik Simone’um çok değişmiş… Yaramazlık ediyormuş, gürültü yapıyormuş, cezalandırıldığı süre büyüklerine karşılık veriyormuş… Bundan bu şekilde aklını başına topla, yapma bu şekilde yaramazlıklar, ” dedi. Yanaklarım alev alev yanmaya başladı.
Bartın Masaj Salonu
Bartın Masaj Salonu Tanrının yeryüzündeki temsilcisi diye planladığım bu adama dehşet içinde baktım. Sanki birden cüppesinin etekleri savrulmuş, altında okuldaki geri kafalı kadınlardan birinin eteği görünmüştü. Papaz kılığı, evde kalmış bir çaçaronun gizlendiği bir perde olmuştu sanki. Ateş basmış suratımla ardıma bakmadan fırlayıp çıktım günah çıkarma hücresinden. Bir daha oraya adım atmamaya and içtim. Bundan bu şekilde ha Abbe Martin’in önünde diz çökmüşüm, ha okuldaki “ihtiyar korkuluğun”. Abbe Martin ne vakit oBartın gelse, ne süre koridorun köşesinden siyah cüppesinin eteklerini görsem, yüreğim çarpmaya başlar, derhal kaçardım oracıktan.
Bu etekler midemi bulandırıyordu. Papazın aldatmacası, sanki beni de suç ortağı yapıyormuş şeklinde geliyordu bana. Papaz çok şaşırmıştır sanırım. Ama, günah çıkarmanın gizli saklı tutulması gereğine inandığından olacak, artık oraya gitmediğimden kimselere söz etmedi. Kopuşum aniden, fakat mutlak olmuştu. Tanrı, bu olaydan alnının alayla sıyrılmıştı; ama hepsi o denli!
Bugüne dek ruhuma yön vermiş olan papazı bir anda bırakıp kaçmışsam, bunun nedeni, göz açıp kapayıncaya kadar da olsa gökleri karaları sarmış bir kuşkuyu yok etmekti: Ya Tanrı da, yobaz kadınlar kadar çaçaron ve darkafalıysa! Ya Tanrı da budalanın biriyse! Papaz benimle mevzuşurken, budala bir el enseme binmiş, yüzüm yere değene kadar başımı öne eğdirmişti. Ölünceye dek, budalalığın cansız eli, beni yaşam süresince emeklemeye itecek, çamur ve karanlıktan gözlerim görmez olup sürüklenecektim. Doğruya, özgürlüğe ve tüm mutluluklara elveda demem gerekecekti. Yaşamak bir utanç, bir bela olacaktı. Bu kurşun şeklinde ağır elden çekip kurtardım kendimi. Tüm öfkemi, bütün isyanımı, kendini mukaddes aracı rolünde gösteren bu düzenbazda topladım. Kiliseden çıktığımda, Tanrı yine her zamanki ebatlarına kavuşmuştu gaslımde. Gökleri, cenneti yamamıştım.
Son yorumlar